Hayaller: Gerçeğimize Giden Yol
Çevremizle kurduğumuz temas ve ilişkiler aracılığıyla an be an büyür ve gelişiriz. Bu süreçte çevremiz içinde nasıl işlev gösterdiğimiz, birbirimizle nasıl ilişkilendiğimiz, gelişimimiz doğrultusunda kendimizi nasıl desteklediğimiz ve engellediğimiz de son derece önem taşır (Mackewn, 1997, sf. 103). Kendimizi desteklemeye giden yolun en önemli kısmı kendimizi nasıl engellediğimizi fark etmekten geçer. Bu noktada büyüme ve gelişmenin engellendiği yerlere baktığımızda; sabitleşmiş geştaltlarımızı, kutuplarımızı, kördüğümlerimizi, işlevsel olmayan temas biçimlerimizi görürüz. Destekleyici bir temas ve ilişki ile hepimiz içgüdüsel olarak büyümeye ve gelişmeye doğru gitsek de, bunu kendimize sağlamak o kadar kolay değildir. Bu alışkın olduğumuzun dışına çıkmamızı ve bizi “sevilmeme, terk edilme, onaylanmama” tehditleri ile korkutan “yeni” ile karşılaşmamızı gerektirir. Buralarda kendimizi nasıl dehşete düşürebileceğimizi, nasıl yetersiz hissedebileceğimizi, ne kadar yoğun üzüntü, öfke ve utanç hisleri ile boğuşabileceğimizi tahmin edebilirsiniz. Hiç kolay değildir. Terapide bu zorlu sürecin ayrılmaz parçalarından biri de; danışanlarımızın çevreleriyle kurdukları ilişkiyi, temas ve geri çekilme döngülerini, temas biçimlerini, kendilerini destekleme sistemlerini anlamak için (her an farkında olmadan da olsa yararlandığımız) hayallerdir. Bu noktada terapi, ilk andan itibaren danışanın hayali ile beliren, terapistin bu hayale eşliği ile şekillenen bir destek sürecidir. Terapide terapist ve danışanın yaptığı bir hayal ortaklığı, zamanla ortaya çıkanlar ise başlangıçta hayal ürünleridir.
Daha fazlasını okumak ister misiniz?
Bu özel yazıyı okumaya devam etmek için www.miraysasioglu.com sitesine abone olun.